Küçük balık okyanusundan alınmış ve bir akvaryuma hapsedilmişti. İnsanoğlu onun çığlıklarını işitmiyordu. O okyanus suyuna alışıktı, akvaryum ona yetmiyordu. Yapayalnızdı, ailesi, sevdikleri yoktu. Tek başına…
Sonra onun için bir mucize gerçekleşti. Hamileydi ve bebeği ona yoldaş oldu. Annesi oğluna tutunmuş, hangi su da olursa olsun onun için yaşayacaktı.
Hangi su da olursa olsun…

Uçağımız Karadenize alev alarak çarptığında, kendimi oğluma siper ettim. Önceliğim oydu.
Çok geçmeden uçağın içi suyla dolmaya başladı. Çığlıklar yerini çırpınışa, uğultular sessizliğe bıraktı.
Serhan ellerini yüzüme koyarak beni öptü. Gözlerinde gördüğüm aşk, içinde bulunduğum deniz kadar büyüktü. Bana bakışlarıyla bir şey anlatmaya çalışıyordu. Ben anlamayınca kemerime uzandı.
Başımı Murat’a çevirip, gözlerinin kapalı olduğunu görünce dehşete kapıldım. Hızla kendi kemerimi açıp, oğlumunkine uzandım. Serhan elimi çekip, bana sakin kalmamı anlatmaya çalışırken, oğlumun su da gittikçe eridiğini gördüm.
Sakin kalamıyordum. Oğlumu kaybediyordum. Suya değen şeker misali eriyordu.
Telaşla çırpındım. Onu tutmaya, yeniden bir araya getirmeye çalıştım. Korkuyla başımı kaldırdım, Serhan yoktu. Koltuğu kan içindeydi.
Serhan’a seslendim, oğlumun adını haykırdım. Ağzımdan içime sular doldu. Suyun minik kızıma ulaştığını hissettim. Çığlıklarım kulak zarımı delerken, beynim de Serhan’ın sesi yankılandı.
“O benim karım, onu kurtarın ne olur..”
Nerdesin Serhan? Sesin neden bu kadar uzaktan geliyor?
“Lütfen, önce karımı kurtarın, ben iyiyim.”
Ve bilincim tamamen kapandı. Serhan’ın sesini bir daha duymadım.

Makinelerin bipleyen sesi, matkap kadar etkiliydi. Ağzımda tuzlu bir kuruluk hissiyle kımıldandım. Her yerim uyuşmuştu. Sakin bir ses tonu işittim. Bip seslerini bastırmaya çalışırcasına, “Eylül,” diyordu.
Gözlerimin üstünde koca bir kaya varmış da ağırlığı yüzünden açamıyormuşum gibi zorlanarak, araladım gözkapaklarımı.
İlk gördüğüm şey deniz mavisi olunca, ne olduğunu hatırlayarak dehşete düştüm. “Oğlum,” diye geveledim.
“O iyi,” dedi Deniz Mavisi. “Kendini zorlama, doktorun şimdi gelir.”
Onun Serhan olduğunu, kocam olduğunu hatırlamam birkaç saniyemi aldı. Anılar beynime, deniz suyundan daha yavaş doluyordu.
Çok geçmeden doktor olduğunu tahmin ettiğim yaşlı adam beni muayne etti. Söylediğine göre bir operasyon geçirmiştim ve 48 saattir uyuyordum. Bu yüzden kendimi zorlamamam gerekiyormuş.
Ne operasyonu geçirdiğimi soracak gücü kendime bulamayınca, su istedim.
Serhan yanıma oturdu ve bardağa koyduğu pipeti dudaklarımın arasına yerleştirdi.
Su ağzımdaki tuzu alırken bilincim de gittikçe berraklaştı.
“Murat nerede?”
Bardağı kenara koyup, ellerimi tuttu. “Murat iyi, merak etme. Annemlerle birlikte. Şuan Karaburundayız. Annemler Murat’ı alıp otele geçtiler. Sizinkiler de kapının ardında, içeri girip seni görmek için bekliyorlar. Neler olduğunu hatırlıyor musun, sevgilim?”
“Murat iyi,” diye tekrarlarken olanları düşündüm. Yavaşça başımı salladım. “Uçağımız denize düştü.”
“Evet. Neyse ki pilot uçak düşmeden önce, düşeceği yeri bildirmiş. Denize düştükten hemen sonra yardım ekipleri herkesi içeriden çıkarıp hastanelere ulaştırdı.”
Serhan’ın gözleri pusluydu. Sakladığı, söylemesi gereken kötü bir şey vardı.
“Murat iyi,” diye tekrarladım bir kez daha. “Ölen oldu mu?”
Ve o an, pusun sebebini, karnımda hissettiğim boşlukla bir anladım.
Serhan, “Kurtarılamayanlar oldu,” diyordu ki; elimi kızımın olması gereken boşluğa koyarak ona baktım. Sustu, gözünden birkaç damla süzüldü. “Üzgünüm,” diye fısıldadı. “Kızımızı kurtaramadılar.”
Başımı iki yana salladım. “Hayır..”
Yutkundu. “Çok küçüktü, Eylül. Mücadele edemedi.”
Bebek kadının rahmine konduğu ilk saniye, annelik başlar. İster iki gün sonra, ister doğduktan sonra.. Ne vakit nefesi durursa bebeğin, anne bir evladını kaybetmiş olur. Aylarca içinizde yaşattığınız, hareketlerini hissettiğiniz o mucizenin boşluğu, kalıcı bir yaradır. Asla doldurmayacağınız boşluğunuzla devam ettirirsiniz hayatınızı.
Murat’ı aldırmak için hastaneye gittiğim günün vebali miydi bu yaşadığım, bilmiyorum. Çok ağır, çok büyük bir acıydı. Hiçbir kadının yaşamayı haketmediği bir andı.
Minik kızım ölmüş ve annesinin bilinci kapalıyken, babasının imzasıyla olduğu yerden alınmıştı.
“Önceliğim sendin,” dedi Serhan, buza dönen bedenimi sararken. “Özür dilerim.”
Bu kadardı işte. Kızım bir özürle uğurlanmıştı.
Bölüm 55: Pus yazısı ilk önce Kadın Sanat, etamin, dekorasyon, yemek tarifleri üzerinde ortaya çıktı.